Superhumanity

Tasarımcı Genomları ve Iskartaya Çıkarılan Genomlar: Spekülatif Yöntemlerle Zaman İçinde Bir Deney

Ruha Benjamin

Saha notu alıntısı I
Tasarımcı Genomları: Yalnızca Davetle
Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi (Boston, Massachusetts, ABD), 10 Mayıs 2016.

Havada bir beklenti vardı. Eski dostlar, yeni tanışıklıklar ve kârlı işbirlikleri. Sırayla her konuşmacı “Tarih yazılıyor,” dedi. Tarih ve sentetik genomlar.

Boston’a doğru yoldayken havaalanında oturana kadar bunun “kapalı bir oturum” olarak planlandığını fark etmemiştim. Düzenleyiciler, katılımcıların toplantı hakkında hiçbir basın kuruluşuyla temas kurmamasını ya da tweet yazmamasını istemişti:

Bilerek basını davet etmedik çünkü tartışmalar geliştikçe yanlış alıntılanma veya yorumlanma kaygısı olmadan herkesin özgürce ve içtenlikle konuşmasını istiyoruz.(1)

Sentetik biyoloji uzmanı Drew Endy, buna yanıt olarak şu tweet’i yazdı:

“Eğer önerdiğiniz araştırmayı tartışmak için gizliliğe ihtiyaç duyuyorsanız, bir şeyi yanlış yapıyorsunuzdur.”(2)

Aslında toplantı, 2000’li yılların başlarında insanoğlunun genetik haritasıyla sonuçlanan ilk girişimin bir devamı olarak “İnsan Genomu Projesi II” (Human Genome Project II – HGP II) diye adlandırılmıştı. Ancak eleştiriler karşısında (bilinmeyen bir kaynak) HGP II düzenleyicileri güncel girişimin adını “İnsan Genomu Projesi-Yazılış” (Human Genome Project-Write – HGP-Write) olarak değiştirdi. Var olanı okumanın ötesine, olması gerekeni oluşturmaya geçiyorduk.

Tasarımcı DNA’sı. Kişiye özel hücreler. Prada proteinleri. Kaçırılmayacak mitokondriler.

HGP-Write’tan çıkan ilk pilot proje epeyce tartışma yarattı. Bir grup araştırmacı, yemek yeme ihtiyacı olmaması için gerekli tüm aminoasitleri üretebilen “prototrofik bir insan” sentezlemek üzerine çalışıyordu.

Yanımda oturan birisinin yanındakine “Ama yemek yemeyi seviyorsam ne olacak?” diye fısıldadığını duyuyorum. (3)

Araştırmacı devam ediyor: “Eski Ahit’ten bu yana beslenme ve besinle ilgili deneyler yapıyoruz.” İma ettiği, bunda abartacak ne var?

Projenin tamamı küresel besin kıtlığı bağlamında çerçeveleniyor. Fakat katılımcılardan bazıları buna nazikçe karşı çıkıyor:

“Besin eksikliğinden mustarip insanların sentetik genomlar peşinde olmadığını tahmin etme cüretinde bulunacağım.”

Başka bir kişi, “Çözmeye çalıştığınız sorunlar hakkında herkesi çok iyi düşünmeye çağırıyorum; örneğin ‘dünyayı beslemek.’ Yeterli besin var, sadece yeterince iyi dağıtılmıyor… Teknolojik bir çözüme gerek bile olup olmadığını iyice düşünün.” diye bağırdı.

Sunumlar devam ediyor. Toplumsal sorunlara teknolojik çözümler. Bu çözümlerdeki “düzeltme” sadece sorun çözmek değil, aynı zamanda bazı şeyleri de yerli yerinde tutmakla ilgili.

Bir program değişikliği duyuruldu: etik odaklı bir son dakika öğle paneli.

“Günün sonunda etik üzerine sadece bir adet panel olması kabul edilemez!” (Sözü geçen birisi düzenleyicilere böyle demiş olmalı.)

Artık buna alıştım: programın en sonunda etik paneli. Genelde programın en son sayfasına sarkar, yorgun (ve acıkmış) toplantı katılımcılarıyla süslü bir resepsiyonun arasında dikilir. Ancak bu sefer farklı. Bu sefer aynı zamanda bir son dakika öğle panelimiz de var ve yere düşen iğnenin bile sesinin duyulabileceği diğer panellerden farklı olarak, etiği duymak oldukça zor.

Patlatılarak açılan cips paketleri ve sıyrılan sandviç kağıtları arasında üç panelist, bir katılımcının “seksi soy ıslahı soruları” olarak atıfta bulunduğu konuların HGP-Write için önemine değiniyor.

Masaya yatırılan çok sayıdaki etik mesele arasında araştırmanın eksik bildirimlerde bulunmasıyla kamuoyuna fazlaca yenilik vaat etmesi arasındaki gerilim, girişime derinlemesine bağlanmış olanlar açısından büyük bir endişe kaynağıydı.

Sonuçta insanları korkutmadan destek toplayabilecek mükemmel bilgi miktarı nedir? İkinci sırada oturanlardan biri “Elbette ilk iş olarak prototrofik insanlardan bahsetmemeliyiz!” diyerek söze karıştı. “Bu benim bile tepemi attırıyor.”

Sonra, şirketinin domuzlarda tedavi edici insan hücreleri geliştirme çabasından bahseden etik panelisti vardı. Dinleyicilerden birinin “Domuzların insanî duyguları olacak mı?” sorusu gergin kahkahalarla karşılandı.

Arkada duran bir adam “Eğer bu toplantı Avrupa’da olsaydı bina girişinde protestocular olurdu.” dedi.

Ve en sonunda bu gemiye kimin kaptanlık ettiği (ve etmesi gerektiği) defalarca soruldu.

Saha notundan alıntı II
Orta Geçiş Mitokondrisi
The Voyager (Dönüşü Olmayan Kapı ile Yeni Dünya arasında bir yerde), 10 Mayıs 1816.

“Bu gemiye kim kaptanlık ediyor?” diye fısıldadı yanıma tıkışmış olan kadın. Tanıdığım bir tek o vardı; komşu köylerden birinden başka bir Mende.

Çok da uzaktan gelmeyen bir ses anlamadığım bir dilde şarkı söylüyordu. Kadın, yanına kıvrılmış titreyen çocuğu sakinleştirmeye çalışıyordu. Ama çoğunlukla sessizlik vardı. Ve nerede olduğumuzu çıkarmaya çalışanların mırıltıları. Birkaç farklı lehçede “yabancılar”, “facia”, “adam kaçırma” ve “atla” kelimelerini anlıyorum. Hepimiz çok sıkı bir şekilde doldurulmuşuz. Sırt üstü yatarken üstümdeki insanı tutan tahtaya çarpmadan dizlerimi kıramıyorum.

Nihayet ikindi yemeği için güverteye çıkma zamanı. Ancak yoldaşlarımın çoğu bakladan oluşan günlük yiyecek paylarını yemeyi reddediyor. Cildi kösele gibi olmuş topal bir adam bizi kedisiyle tehdit ediyor – etrafına tel sarılmış, birden fazla kuyruklu ve kurumuş kan kokan bir kırbaç. Birkaç düzine kırbaç darbesinin ardından birkaçı yemeği almak için ağızlarını yavaşça açıyor. Fakat çoğumuz acıyı içimize çekiyoruz, inatçı bir reddediş içerisinde birbirimizin ellerini sıkarak.

Bugün güvertede fazladan zamanımız var. Aşağıdan gelen koku en sonunda o kadar şiddetlendi ki kaptan tayfaya aşağısını dumanla dezenfekte edip ovalamalarını ve durulamalarını emretti. Yerlere sirke döküp kargo bölümünü tütünle tütsüleyerek dışkı ve idrar kokusunu hafiflettiler ve kurumuş kusmuk, kan ve balgamı sökmeye çalıştılar.(4)

Bu sırada bizi beslemeye çalışan adamın bıkkınlığı öfkeye dönüştü. Geminin ön tarafına hücum edip ağızlarımızı zorla açacak iğrenç bir aletle geri döndü. Kaşıklar dolusu yemeği birer birer boğazlarımızdan aşağı döktü. Kaptanın “Lanet şeytanları boğma! Onların canlısı lazım bize.” diye bağırdığını duyabiliyorduk.

En sonunda sıra bana gelmişti. Dudaklarımı zorla açıp boğazımın arkasına tahta kaldıraçla vururken o pis baklaların dilimin üzerinden yuvarlanışını hissedebiliyordum. Öksürerek geri çıkarmaya başladığımda, “Siz lanet kâfirleri ağzınız olmadan yetiştiremiyor olmamız çok kötü; işimi çok daha kolaylaştırırdı.” diye homurdanırken kokan nefesini ensemde hissedebiliyordum.

Tam o anda ayak bileğimdeki zincirin hızla çekildiğini fark ettim ve sıranın en sonundaki Mende kadınıyla göz göze geldim. Birkaç saniye içinde hepimiz gemiden denize atlamıştık ve dalgalı denizin üstünde sallanırken kaçmadan önce dönüp yabancı gemiye son bir kez baktım.

Saha notundan alıntı III
Iskartaya Çıkarılan Genomlar: Kısıtlı Erişim
Yemek Düşkünleri Kolonisi M4E5T8 (Güney Pasifik’te bir ada), 10 Mayıs 2216

Hava treni istasyondan ayrılırken kaptan herkese kemerlerini bağlamalarını hatırlattı. Koloniye seyahat beklediğimden daha kısa sürdü. Ulaştırma Müdürlüğü uyarıları hep burasını başka bir dünya ve yemek düşkünlerini de farklı bir canlı türüymüş gibi gösteriyordu. Ancak sahil boyunca, buranın sakinlerini görecek kadar yakınlaştığımızda, büyürken duyduğumuz -çıkıntılı çeneleri ve şişmiş karınları olan yemek düşkünlerinin bebeklerinin, maymunlar gibi annelerinin memelerinden sarktığı- hikayelerin düpedüz yalan olduğu herkesçe fark edilince, heyecan dolu gevezelik yerini bir şoka bıraktı.

Adadan bize doğru bakan simalar yabancı gözükmüyordu. Çoğu tıpkı protee’lere benziyordu – insanlığın geri kalanının büyük çoğunluğunu oluşturan ve kendi kendine yetecek şekilde genetik olarak yeniden düzenlenmiş insanlar.

Dünyanın atalarımız tarafından “Antroposen” olarak adlandırılan bir çağa girmesi ve insanın oburluğu sonucunda ekosistemin çökmeye başlamasıyla besin kaynakları artan nüfusun yaşamını devam ettiremez hale geldi. Ama başlangıçtaki buluşların hızı kesildi ve dört kıtada yapılan düzinelerce başarısız klinik deney, kullanılabilir bir protee genomu yaratmayı beceremedi. Araştırmacıların tam doğru sentezi çözmesi üç nesil sürdü.

Koloni M4E5T8, işte bu başarısız deneylerin çocukları ve torunlarıyla dolu dokuz koloniden bir tanesi.

Görünen o ki, kamuoyu yemek düşkünleri hakkında daha fazla bilgiye aç; benim araştırmam da burada devreye giriyor. Ekibimin adaya ulaşmasını bekleyeceğim birkaç gün içerisinde koloni yöneticileriyle birlikte mülakat programımı ve diğer lojistik işleri düzenleyeceğim. Rehber hava treninden misafir konutuna kadar bana eşlik ederken, ben de notlarımı gözden geçirdim.

İşi basitleştirmek için mülakat katılımcılarını gruplandırdım: emzirenler, çocuklar, ergenler ve tüm diğer yetişkinler. Grupları dağıtıp dağıtmamaya ilk tur pilot mülakatların ardından karar vereceğim. Kodlama uygulamasını önerimde özetlediğim temaları kullanarak çoktan ayarladım: küçük çocuklarda süt verme ve bağlanma, yemek hazırlama ve cinsiyet rolleri, misafirperverlik ve dinsel gelenekler, beslenme düzeni ve öz-imge, nesiller arası değiş tokuşlar ve aile gelenekleri. Yemek düşkünlerinin diğer toplumsallık biçimlerini, bunlar ortaya çıktıkça kapsama dahil edeceğiz… “temellendirilmiş kuram” falan filan.

Eskiler ne derdi? Neyi bilmediğimizi bilmeyiz.

Tam ilk öğünü gözlemlemek için yemek salonunun köşesine oturduğum sırada kafası kabarık kahverengi saçlarla dolu, elleri yapış yapış bir çocuğun parmaklarımı tutup “Sen yenisin! Gel, benimle oturabilirsin” demesiyle irkildim.

Not

Güzellik. Sağlık. Zindelik. Zeka. Bunlar durağan tümeller değil, canlı savaş alanlarıdır; sıradan bir biçimde şiddet ve gelişigüzel soy ıslahı içerir ve örtmeceli bir şekilde ahlaki bir önleyiciyle sarılmışlardır. İnsanın iyileştirilmesi. Ama kimin için daha iyi? Nadiren bunu sorarız.

Toplum bilimsel bir hayal gücüyle hiç abartısız deneyler yapan bu parça, bir dizi saha notu aracılığıyla spekülatif yöntemlere başvuruyor: ilki, Boston, ABD’de İnsan Genomu Projesi-Yazılış girişimini başlatmak için yapılmış ve bizzat katıldığım bir toplantıyı anlatıyor; ikincisi, bundan iki yüzyıl önce Atlantik’te kargo olarak insan taşıyan bir gemideki açlık grevini betimliyor; üçüncüsüyse bugünden iki yüzyıl sonra yemekle aralarındaki köhnemiş ilişkileri gezegene yük olan fazlalık insanlardan oluşan bir koloni hayal ediyor. Notların her biri zorunlu olarak kısmî ve birden fazla olası başlangıç ve bitişlere sahip.(7)

Bu deneyin amaçlarından biri, yenilik ile çevreleme arasındaki ilişkiselliği araştırmak – diğerleri geleceği imal edebilsin diye etrafı çevrilmiş, baskı altına alınmış, yerine sabitlenmiş olan kimdir ve nedir?(8) İdeal genomları tasarlama sürecinde insanlığın hangi versiyonları potansiyel ıskartadır?

Yöntem bilimsel bir alıştırma olarak spekülatif saha notları üretmek, imkan dahilinde gelecekler ve olası geçmişler uydurmanın bir yoludur ve analistlerin günümüz hakkında eleştirel bir şekilde düşünmesine olanak verir. Gerçekle kurgu arasındaki çizgiyle deneyler yaparak teknolojik gelişimi çevreleyen kaçınılmazlık varsayımını sorgulamaya başlayabiliriz.

Sonuçta, laboratuvarda kalp hücreleri yetiştirmeyi rahatlıkla hayal edebiliyorken, gündelik hayatımızda başka insanlara yönelik empati geliştirmeyi hayal edemememizin sebebi nedir? Alışılagelmiş siyasete meydan okuyabileceğimiz ve insan maharetini daha eşitlikçi toplumsal örgütlenme biçimlerine yönlendirebileceğimiz düşüncesi çoğu kimse için bütünüyle inanılmazdır. Kolektif hayal güçlerimiz, kemikleşmiş eşitsizlik ve adaletsizlikle karşı karşıya geldiğinde daralmaya eğilimlidir; en az maddesel yaşamlarımızı dönüştürmeye akıttığımız kadar çok yatırım ve yeniliğe toplumsal gerçekliğimizde de ihtiyacımız olduğu halde.

(1) İnsan Genomu Projesi-Yazılış düzenleyicileri ve -yazar da dahil olmak üzere- katılımcılarının e-posta iletişimleri

(2) Bkz. https://twitter.com/DrewEndy/status/729777013213401088

(3) Birinci saha notundaki tüm alıntılar (aksi belirtilmediği sürece) başka kelimelerle açıklanmış, dilbilgisi, fiil zamanı ve vurgulama için değiştirilmiştir.

(4) http://www.dailymail.co.uk/news/article-501577/Cargo-living-dead-The-unspeakable-horror-life-slave-ship.html#ixzz4BYvvuLeD

(5) “Orta Geçiş Mitokondrisi” için gayet yaygın olarak bilinen iki resmi yan yana getirdim. Köle gemisi grafiği için bkz. “The Brooks Slave Ship Drawing” (http://www.bbc.co.uk/ahistoryoftheworld/objects/Akxq5WxwQOKAF5S1ALmKnw); ayrıca bkz. “Infographic: The Slave-Ship Chart That Kindled the Abolitionist Movement” (http://www.fastcodesign.com/1670325/infographic-the-slave-ship-chart-that-kindled-the-abolitionist-movement)

(6) Resmin kaynağı: http://www.panos.co.uk/preview/00197587.html?p=24

(7) Spekülatif yöntemler hakkında daha fazla bilgi için bkz. “Social Fiction: Writing Social Science Research as Fiction” (http://sociologicalimagination.org/archives/17051); “Ethnography, Speculative Fiction, and Design”, (http://ethnographymatters.net/blog/2013/09/17/september-2013-ethnography-speculative-fiction-and-design/); “Design Fiction: A short essay on design, science, fact, and fiction” (http://drbfw5wfjlxon.cloudfront.net/writing/DesignFiction_WebEdition.pdf); “Speculative Ethnography” (http://ethnographymatters.net/editions/speculative-ethnography/); “Ethnographies from the Future: What can ethnographers learn from science fiction and speculative design?” (http://ethnographymatters.net/blog/2013/09/26/ethnographies-from-the-future-what-can-ethnographers-learn-from-science-fiction-and-speculative-design/).

(8) Yenilik ile çevreleme arasındaki ilişki üzerine daha fazlası için bkz. Ruha Benjamin, “Catching Our Breath: Critical Race STS and the Carceral Imagination.” Engaging Science, Technology and Society 2 (2016): 145-156.