Superhumanity

Tasarımcı Seksi

Rubén Gallo

Tasarım, yani “dizayn” kelimesiyle ilgili tarifi zor bir şeyler var. İngilizce sözlükler bize kelimenin Fransızcadan geldiğini söylerken, Fransızca sözlükler İtalyanca bir kökene işaret ediyor (disegno: çizim), ancak modern İtalyancada sözcüğün İngilizce hâli “design” kullanılıyor. Fransızca ve Almanca da aynı şekilde İngilizce terimi benimserken, İspanyolca diseño kelimesini tercih ediyor. Öyle görünüyor ki, çoğu kültür tasarım fikrini uluslararası İngilizce ve temsil ettiği havalı modernite üzerinden anlamlandırıyor.

Bu dillerde “dizayn” kelimesinin birçok anlamı var: planlama, oyuna getirme ve kandırma (“to have designs” / “-de gözü olmak” kalıbında olduğu gibi). Örneğin Fransızcada dessein sözcüğü belirli bir kurnazlığa işaret ediyor: Edgar Allen Poe’nun hikâyelerinden birinde C. Auguste Dupin’in çalıntı mektubun üzerine yazdığı bu terim Jacques Lacan’a en tanınmış seminerlerinden birini yazma ilhamını vermişti. Derrida’nın gösterdiği üzere Lacan dessein kelimesini destin olarak okumuş ve tasarımı “talih” yaparak edebiyat kuramı tarihinin en ünlü yanlış okumalarından birini yapmıştı. Derrida, tasarımın bu epistemolojik dönüşe mahkum olmadığını iddia ediyordu.

Tasarım güvenilmez bir terim: Belirli bir kökene, geleneğe dayanmıyor ve kullanıldığında sık sık Freudyen sürçmelere sebep oluyor. Aşağıda belirtilecek örneklerde ve bu örneklerdeki ıskalanmış tasarımla karşılaşmalarda görüleceği üzere seksle örtüştüğünde “tasarım” bilhassa dengesiz bir alan hâline geliyor…

Proust

Dessein Marcel Proust’un baştan çıkarma hikâyelerinden bahsederken sıkça kullandığı bir terim. Kayıp Zamanın İzinde (À la Recherche du temps perdu/In Search of Lost Time) serisinin son cildi Yakalanan Zaman (Time Regained) karakterlerinden biri Baron de Charlus’nun, roman ilerledikçe yaşları küçülüyor gibi görünen genç erkeklere dair görünürde sınırsız iştahını tanımlamak için kullanılıyor. Sonlara doğru, geçirdiği birçok felç sonrasında kör ve tekerlekli sandalyeye mahkum kalan dermansız Charlus’ya bakan sevgilisi Jupien, anlatıcıya Charlus’nun sağlık durumunun “kurnaz tasarımlarını” aksatmadığını açıklıyor:

Bir gün… Güya acil ayak işlerinden birini halledip, işin gecikeyim diye ayarlandığını [arrangée à dessein] tahmin ettiğimden normalde olduğundan daha hızlı bir şekilde eve döndükten sonra Baron’un odasına yaklaştığımda birinin “Ne?” dediğini duydum ve Baron cevap verdi: “Bunun ilk defa başına geldiğini söylemiyorsun, öyle değil mi?” Kapıyı çalmadan içeri girdim ve düştüğüm dehşeti tahmin edin! O yaşlarda birinden duymaya alıştığından daha kalın bir ses tarafından kandırılmış Baron, (bu dönemlerde tamamen kör olduğunu ve bildiğiniz üzere eski günlerde pek de genç olmayan erkeklere meyil ettiğini hatırlayın) on yaşında bile olmayan küçük bir erkek çocuğuyla birlikteydi.

Charlus’nun incelikli tasarımlarının tek bir amacı vardı: Erotik tatmin. Anlatıcının ilgisini çeken bu tasarımların sapkınlığıydı ki bugün çocuk istismarı olarak algılanır ve çoğu kültürde bu paragraf sansürcülerin hiddetini tetiklerdi. Burada tasarım’la libidinal tatmine ulaşmak için kurulan yaratıcı mekanizmalar ve kurnaz hileler kastediliyor.

Charlus’nun tasarımı başarılı mıydı? Öyle görünüyor zira cinsel bir partner bulmasını ve eylemini tamamlamasını sağlıyordu. Ancak görünürde Jupien, Baron’un körlüğünden ötürü (tasarımının bir kör noktası vardı) yanlış bir nesne seçimi yaptığı bu maceranın mizahi bir başarısızlıkla kaynaklandığını ima ediyor. Ancak anlatılmak istenilen muğlak: Nesne-seçim Jupien’e ve birçok okura uygunsuz görünüyor ancak her ne kadar macerasının sonucuna biraz şaşırmış olsa da Charlus oldukça tatmin olmuş görünüyor. Her halükarda tasarımı mutlu sonla bitiyor.

Proust bugün tasarım kraliçesi olarak adlandırabileceğimiz biri değildi. Ailesinden miras kalan ağır, karanlık mobilyalarla dolu tozlu bir apartman dairesinde yaşıyordu. Romanını zamanında “modern stil” olarak adlandırılan art nouveau’nun doruğunda yazmış olmasına rağmen mobilyalarını yenilemekle, yaşam alanını modernleştirmekle ilgilenmedi. Evini ziyaret edenlerin hatırladığı, perdelerin hep çekili olduğu tozlu ve klostrofobik bir alan ve havasız odalardı. Bir etiket kraliçesi de değildi: Gençliğinde dünyanın her yerinde akşam yemeklerine, partilere, kokteyllere katıldığı sayısız gece geçirmişti ancak arkadaşları onu bir berduşla hayalet arasında bir yerde, kötü giyimli biri olarak hatırlıyorlardı. Jean Cocteau günlüğünde Proust’un arayıp, Andrea Mantegna’nın Saint Sebastian’ını görmek için onu Louvre’a götürmesini istediğini hatırlıyor: Yazın ortasıydı ancak bir hayalet kadar soluk tenli romancı kürk bir manto, eldiven ve atkıyla gelmişti. Cocteau “Galeride kimse resimlere bakmıyordu” diye yazıyor, “Proust’a bakmakla meşguldüler.”

Proust çoğu zaman züppelikle ilişkilendirilir ve Robert de Montesquiou gibi birçok arkadaşının ve Charlus ve Robert de Saint-Loup gibi bazı karakterlerinin şık giyimli kimseler oldukları doğruydu. Ancak öyle görünüyor ki gerçek hayatta, özellikle yaşamının son yıllarında, ne görünüşü ne de kıyafetlerinin tasarımıyla hiç ilgilenmemişti. Şık pardösüsü yakın zamanda Lorenza Foschini’nin Proust’un Pardösüsü (Proust’s Overcoat) isimli kitabının konusu oldu. Proust’un tasarım enerjisinin çoğu edebiyat ve sekse harcanmış olabilir miydi?

Proust’un romanındaki en ayrıntılı iç mekân tasarımlarından biri Jupien’in erkek genelevine adanmış bölümde karşımıza çıkıyor. Duchesse de Guermantes veya Charles Swann’ın odaları asla bu denli ayrıntılı betimlenmezken, Günah Tapınağı’nın iç mekân tasarımı sayfalarca bilginin üretilmesine neden oluyor: Odaların yerleşimlerinden, binada kaç kat olduğuna hatta utangaç röntgenciliği tatmin etmek için hazırlanmış gözetleme deliklerinin tasarımına kadar. Bu heterotopik erotik alan, bir Bretonlu olan Albert LeCuziat’ın sahip olduğu rue de l’Arcade isimli otel model alınarak betimlenmişti. Belle époque sırasında Paris’te, muhtemelen dünyadaki en ünlü genelevi Chabanais de dahil olmak üzere bu gibi birçok işletme vardı ki tarihçiler, yalnızca dekoratif değil aynı zamanda işlevsel de olan genelev iç mekân tasarımlarının tarihini yazabildiler. Bir tasarımcı Galler Prensi’nin aynı anda iki kadının bedenlerinin sağlayabileceği erotik zevklere ulaşabilmesini sağlayacak özel bir mobilya tasarlamak zorunda bile kalmıştı.

Freud

Sigmund Freud ve Proust hiç tanışmamış olsalar da, yaşamları ve ilgi alanları örtüşüyordu. 1905’te Viyana’da Freud Cinsellik Kuramı Üzerine Üç Deneme (Three Essays in the Theory of Sexuality) yayımlarken, Proust da Paris’te romanını yazmakla meşguldü. İkisi de aynı konulara heyecan duyuyordu: Cinsellik, hafızanın işleyişi ve medeniyet tarafından bize empoze edilen taleplerin yarattığı memnuniyetsizlik.

Proust gibi Freud da iç mekân ve moda tasarımına epey az ilgi duyuyordu. Düşünceleri yaşam alanı kavramında devrim yapan Adolf Loos’la örtüşse de, Analist Freud, İran halılarıyla, ağır Biedemaier nesnelerle ve binlerce Greko-Roman ve Mısır heykeliyle döşeli Berggasse’daki boğucu 19. yüzyıl apartman dairesinde yaşamayı sürdürdü. Kıyafetleri de eşit derecede demodeydi: Züppeler ve deneysel giyimcilerin izlerini bıraktıkları bir zamanda, Freud en gösterişsiz ve nötr kıyafetleri seçiyordu (teknik üzerine yazdığı denemelerden birinde, analistlerin seanstan seansa farklı giysiler giymekten kaçınmaları gerektiğini önermişti). Proust kadar dağınık değildi ama aynı derecede moda dışıydı ve tasarım gömlekler giyen, giyimde zamanın züppelerinin rolünü üstlenen Lacan’dan daha farklı olamazdı.

Proust’un aksine Freud iç mekân tasarımına karşı tamamen kayıtsız görünüyor. Yazılarının hiçbir yerinde bir iç mekânı betimlemiyor: Ne hastaların apartman daireleri ne de genelevler. Ancak tasarımla ilgili etkileyici bir adet yorumu mevcut. Üç Deneme’de yazdığı üzere:

Medeniyet ile beraber süre gelen bedenin gitgide artan örtünmesi cinsel merakı canlı tutuyor. Bu merak gizli parçalarını ortaya çıkararak cinsel gayeyi yerine getirmeye çalışıyor. Ancak bu merakın ilgisi cinsel organlardan bedenin tümünün biçimine doğru çekilebilirse, yönü sanata doğru çevrilebilir (“yüceleştirilebilir”).

Bu paragrafı oldukça ilginç bir dipnot takip ediyor:

“Güzel” kavramının kökeninin cinsel uyarımda olduğundan ve orijinal anlamının “cinsel olarak uyarıcı” olduğundan hiç şüphem yok… Bu durum en güçlü cinsel uyarılmaları yaratan cinsel organlarımızı “güzel” olarak kabul etmememiz gerçeğiydi ilintili.

Freud, iyi tasarlanmış nesnelerden duyulan estetik hazzın cinsel bir kökeninin olduğunu ve medeniyet tarafından devreye sokulan yüceleştirmelerden kaynaklandığını düşünüyordu. Ancak daha da şaşırtıcı bir şekilde, Freud cinsel organların estetik olduğunu reddetmişti. Leo Bersani tarafından derinlemesine analiz edilen bu yorum, Freud’un cinsel organları kötü tasarlanmış olarak (bir işlev icra ediyorlardı ama formları nahoştu) kabul etmesi ve (hoş bir tasarımla nitelendirilen) tüm iyi tasarımların cinsel organlardan başka tarafa yönelmeyle başladığını düşünmesiydi: Anti-genital bir dönüş olarak tasarım. Proust da Freud’un cinsel organların kötü tasarlandığına dair fikrini paylaşıyordu. Romanı, baştan çıkarmanın oldukça itinalı anlatımlarını içeriyordu ama tek bir adet bile erkek veya dişi cinsel organının tanımı yoktu.

Grindr ve post-insan

Teknoloji, katiyetle Freudyen bir önerme olmayan, tasarım seksinin hayaletini beraberinde getirdi. Grindr gibi uygulamalar kullanıcılarına cinsel karşılaşmalarının, boyunu, kilosunu, saç rengini ve favori pozisyonunu girebileceğiniz, partnerden mekâna ve ilişki süresine kadar (eğlenilecek veya evlenilecek adam) deneyimin her yönünü tasarlama fantezisini satıyor.

Freud, Grindr’ın yükselişinin yeni cinsel sapkınlıklar yaratıp yaratamayacağını merak edebilirdi – teknolojik fetişizm? Akıllı telefon mastürbasyonu? – mikroplardan korkan yatalak Proust ise tıpkı kullanıcıların telefonla opera binalarına bağlanıp performansları dinleyebilmelerini sağlayan tiyatro telefonundan opera dinlemeyi sevdiği gibi bu uygulamaya da kucak açardı.

Grindr kullanıcılarının 1.85 boyunda, siyah saçlı/siyah gözlü, üstte (aktif) gibi girilen fiziksel özelliklere müteakip potansiyel bir partnerin kapıyı araladığında ne bulacağına dair kanıt olacak şekilde fotoğraf yüklemelerine izin veriyor. Yakın zamanda “Lurid Digs” adlı yeni bir web sitesi bu uygulamanın kullanıcılarının sebebiyet verdikleri tasarım kazalarını incelemeye girişti. Bu profil fotoğraflarının odak noktaları genelde Freud’un estetik dışı kabul ettiği genital bölgeler olmakla beraber, bu görselleri iç mekân tasarımının güncel trendleri hakkında bilgi almak adına, oturma odalarında, bodrumlarda, mutfaklarda ve bahçelerde çoğunlukla çeşitli çıplaklık hâlleri içeren kullanıcı pozlarında incelemek de mümkün:.

Lurid Digs’deki editörler tarafından yerleştirilen kuir bakışı, Freud’un yüceleştirme olarak tanımladığının tam aksi yönünde, estetik olmayan genitallerden harika bir sanat eserine doğru yönelmektense, donuk (lurid) bakış, çekici bedenden bakımsız iç mekâna doğru hareket ediyor.

“Ah be abi! Bari önce azıcık etrafı toparlasaydın!” yorumunda gördüğümüz üzere fotoğrafa bakan kişinin modelin genital bölgesine erişimi yok ama evi dolduran dağılmış giysileri, kirli çamaşırları, bilgisayar kablolarını yani dağınıklığı takdir edebiliyor.

Lurid Digs projesini aşağıdaki şekilde sunuyor:

İç mekân tasarımı mağarada yaşayan ilk insanlarla başladı. Büyük ihtimalle meskeninin pürüzlü duvarlarına ve alçak tavanına koşan bizonların ve diğer koşup oynayan hayvanların resmini yapmaya karar veren gay bir mağara adamıydı. Bu süslemeler sanatsal ve dekoratif olmakla beraber aynı zamanda yeryüzünde bir delikte yaşarken daha konforlu hissetmeye de yarıyordu.

Ancak zaman öyle bir değişti ki… Artık gay erkekler iyi iç mekân tasarımıyla ilişkilendirilmiyor. İnternet, New York’tan Sydney’e kadar tüm hatları tıkayan amatör nü otoportre yığınıyla gay stil mitini yerle bir etti. Bu Feng Shui’den yoksun kimseler, homoseksüel erkeklerin hetero kardeşleri kadar renk koordinasyonundan yoksun, pasaklı ve edepsiz olabileceğini defalarca kanıtladılar. Evet, neyin gay, neyin hetero olduğunu tanımlayan aradaki açıklık yavaşça kapanmaya başladı.

İlginç bir şekilde Grindr’ın hizmet kullanım şartları ön cepheden tümüyle nü görsellere izin vermiyor. Bunun nedeni cinsel organların estetik olmadığına dair Freud ile aynı fikirde olmaları olabilir mi? Her durumda uygulama tam olarak Charlus’nun Jupien’i yalandan işe koştururken aklında olanın benzeri erotik tasarımları gerçekleştirmek adına tasarlanmış.

Uygulama tasarımının yeni dünya düzeninde, kullanıcılar post-cinsel varlıklar. Tam bir 20. yüzyıl nosyonu olan beden teması yerini tek tıklamaya, kaydırmaya ve ekrana dokunmaya bıraktı. Freud mekanik tahrik hakkında yazmıştı: Bu dokunmatik ekran tahrikleri yeni bir cinselliği, bir 21. yüzyıl cinselliğini karakterize ediyor olabilir mi? Cevap ne olursa olsun, Proust’un tozlu, karanlık, havasız iç mekânı, mikroplardan korkan bir astım hastasının odası, Lurid Digs’de ön plana çıkarılan iç mekân tasarımı ahmaklıkları galerisine cuk otururdu.