Superhumanity

Otuz Santimlik Dükkân

Rupali Gupte & Prasad Shetty

Bir sabah adamın biri dükkânını açmakla meşgulken Tasarım ve Tesadüf aralarında konuşmaya başladılar.

Tasarım şöyle buyurdu: “Ben insanları yarattım, insanlar birbirlerinden benim sayemde farklılar, zihinlerine ve hayatlarına biçim verdim. Ben aileleri, arkadaşları, tanrıları, dinleri, örgütleri, toplulukları ve ülkeleriyim; evleri, okulları, fabrikaları, tapınakları, şehirleri ve mezarlıkları benden başkası değil; bensiz bir insan evreni yok; ben yedikleri, giydikleri ve düşündükleriyim; onlarda dirayet yaratırım; ruhları ve bedenleri benim tarafımdan biçimlendirilir; geçmişlerini ve geleceklerini benim aracılığımla hayal ederler; ben düzen yaratırım; ben etik yaratırım; ben güzellik yaratırım; ben duyguları yaratırım; bensiz bir yaşam olamaz; ben yaşamım.”

Tesadüf sordu: “Sen bir misin?”

“Evet, bir’im… Ancak sadece ‘birisi’ değilim. Farklı insanlar için farklıyım. Farklı şekiller alırım ve bu yüzden biçimden muafım; bitmeyen geçmişler, şimdiki anlar ve gelecekler yaratırım, dolayısıyla sonsuzum; aynı anda bazıları için neşe bazıları için tasa yaratırım ve böylece karakterden muafım; ben çokum.”

“Eğer insanları sen yarattıysan, seni kim yarattı?”

“Ben kendimi yarattım.”

“Nasıl?”

“Şu duvardaki küçük dükkânı açan esnafı görüyor musun? Yıllar önce amcası bir duvarın bir bölümünü kiralayarak bunun gibi bir dükkân açtı. Amcası dükkânı duvarın 30 santim içine gömdü ve 30 santim de sokağa doğru taşırdı. Dükkânda ev yapımı sabunlarını sattı. Şehirde bunun gibi birçok 30 santimlik dükkân vardı. Amcası bu dükkânları görmüş ve kendine bunlardan bir tane kurmaya karar vermişti. Yeğen, yakın zamanda amcasının dükkânını gördükten sonra kendi 30 santimlik dükkânını açtı. Bu dükkânda türlü parfümler satıyor. Amca’nın diğer dükkânlara bakıp öğrenmesiyle kendimi Amca’nın dükkânında beyan ettim ve sonra tekrar Yeğen’inkinde. Yeğen de dükkânı amcasından öğrenmişti. İnsanlar üzerinden devamlı olarak kendimi yaratırım.”

“Peki, ama ilk 30 santimlik dükkânı kim yaptı? Seni yapan ilk kişi kim?”

“Amca’nın dükkânı Yeğen’in dükkânının hemen yanında. Görüyor musun? Yeğen’in dükkânı Amca’nınkinden çok farklı, öyle değil mi? Amca’nın dükkânının kapılarını görüyor musun? Tuhaf bir şekilde açılıyorlar, iki kepenk yana açılmaktansa aşağı ve yukarı katlanıyor. Yukarı katlanan kepenk gölgelik, aşağı katlanan kepenk ise Amca için bir oturak görevi görüyor. Amca kepenkler sayesinde dükkânını sokağa doğru bir 30 santim daha taşırmış. Şimdi bir de Yeğen’in dükkânının kapılarına bak. Kepenkler kalın ve yanlara doğru açılıyor. Kalınlıklarının içinde tüm yönlere açılıp dükkânın epey geniş ve dünyanı yutabilecek gibi görünmesini sağlayan başka bir set kepenk saklıyorlar. Bu kepenkler dükkânın alanını katlıyor. Kepenkler tarafından yaratılan bu ufacık alanların gizli sıcaklığında muhteşem parfümler dizili. Diğerlerinden öğrenerek 30 santimlik dükkân açan herkes kendi küçük değişikliklerini yapıyor. Onun dükkânı da kendi dükkânını açacak başka birine örnek olacak. Bir süre sonra 30 santimlik dükkâna dair hiçbir iz kalmayabilir ve yerinde yeni bir şey var olabilir. Bu yüzden beni yapan ilk ve tek bir insan yok. 30 santimlik dükkânı, müzeyi, hastaneyi veya okulu düşünen bir ilk insan yok. Tüm bunlar zamanla yavaş yavaş yaratıldı ve devamlı değişiyorlar. Ben sürekli bir oluşma evresinde kalıyorum. İnsanlar beni beyan eden enstrümanlar. Peki ama sen kimsin?”

“Ben senin iki tezahürün çarpıştığında doğarım. Şu büyük kutuyu taşıyan adamı görüyor musun? O kutu da bir parfüm dükkânına açılıyor. Bu adam bir sokak satıcısı, nerede durur ve kutusunu açarsa orada dükkânını yaratıyor. Bak, Amca ve Yeğen’in dükkânlarının olduğu yere doğru yürüyor. Tezgâhını açacağı bir yer arıyor. Eğer Yeğen’in dükkânının yakına tezgâh açarsa ben doğarım. İşportacının tasarımı, 30 santimlik dükkânınkiyle çakışır. İşte o zaman birçok şey olabilir. İşportacı, 30 santimlik dükkânın müşterilerini çekebilir ve 30 santimlik dükkân sahibinin sinirini bozabilir. Bu durumda dükkân sahibi işportacıyı oradan uzaklaştırması için polisi ya da belediyeyi arayabilir. Ya da işportacı yoldan geçenlerin dikkatini çekebilir ve müşteriler işportacıdan sonra daha fazla seçenek için dükkânı da ziyaret edebilirler. Böyle olursa işportacı ve dükkân sahibi arkadaş olup işbirliği yapabilirler. Dükkân sahibi işportacıya kepenklerden birinde bir alan açabilir. Veya işportacı ve dükkân sahibi birbirlerinden hiç etkilenmeden, birbirlerinden bihaber kalabilirler. Tabii işportacı diğer parfüm satıcılarını da civara çekebilir ve sokak bir parfüm sokağı hâline de gelebilir. Her şey olabilir. Ben iki tasarımın karşılaştığı anım. Ben senin gibi kasıtlı ve deterministik değilim. Ben öngörülemem. Birçok yönden ben senin ötekinim. Aynı zamanda ben yaşam üretirim.”

“Nasıl yaşam üretebilirsin ki? Sen benim bir sonucumsun.”

“Şu kadının mavi evini görüyor musun? Birkaç önce inşa edildi. Beş yıl önce belediye, imarsız oldukları gerekçesiyle mahalledeki diğer başka evlerle birlikte evi yıktı. Yıkımın ertesi günü kadın ve birkaç akrabası enkazdan birtakım buruşmuş teneke levhaları ve tahtayı kurtarıp teneke duvarlı ve teneke çatılı ufacık bir kulübe kondurdular. Kadın birkaç evde hizmetçi olarak çalışıyordu. İşverenlerinin bazılarından para bulmayı başardı. Mahalleden bir duvarcı bulup tenekelerin yerine tuğla bir duvar ördürdü. Aynı yılın devamında ortak birikim fonlarından biraz daha para buldu ve bir kat çıktı. Ancak bu oldukça hızlı bir şekilde yalnızca ayın ikinci veya dördüncü hafta sonunda yapılmalıydı çünkü belediye çalışanları bu tarihlerde çalışmazdı, böylece inşaatı gören kimse olmayacaktı. Bu nedenle üst kat teneke levhalardan yapıldı çünkü inşası oldukça kolaydı. Yine de yerel polise bir miktar rüşvet verildi. Üç yıl önce mahallede yeni bir yıkım oldu. Birçok dükkân yıkıldı. Ama bu yıkımı yapan dükkânları satın almış bir müteahhitti ve yerlerine yeni bir bina yapmak için yıkım yapıyordu. Dükkânlardan bir sürü eski mobilya çıkmıştı. Mobilyaları almaları için birçok eskici çağırıldı. Bunu duyan kadın hemen inşaat alanına koştu ve müteahhitle eski bir kuyumcudan çıkan üç vitrin için pazarlık yaparak anlaştı. Vitrinler evine getirildi ve anlaştığı bir marangoz tarafından evine uygun dolaplar olarak kullanılabilecek şekilde modifiye edildi. Marangoz birçok raf yaptı ve vitrinlerin içine küçük saklama alanları yerleştirdi. Artan ahşaptan da üstü camlı ufacık bir masa yaptı. Geçen yıl kadının erkek kardeşi çelik dolabını atmaya karar verdi. Kadın dolabı hemen eve getirdi ama koyacak yeri olmadığını fark etti. Bunun üzerine marangozu duvarlardan birindeki rafları söküp dolaba yer açması için tuttu. Evin bir araya getirildiği kademeli süreç, garip pazarlıklardan ve öngörülemez kaynak erişimlerinden oluşan tuhaf bir mantık üzerinden ilerledi. Bu mantık, yani benim mantığım senin kasıtlı ve deterministik mantığından farklı. Buradaki yaşamı sen üretmiyorsun, ben üretiyorum. Aslında sen yaşamı hiçbir yerde üretmiyor ya da biçimlendirmiyorsun. Senin her yerde oluşabilmen için ortamı ben belirliyorum.”

“Bu doğru değil, kendi ortamımı kendim belirliyorum. Sen yitip gidecek bir kalıntısın. Yaşamı yaratan benim. Yaşam benim ebedi beyanlarım aracılığıyla oluşur. Tutkuları ben yaratırım. Ben olmasam insanlar hayatta olduklarını bile bilemezler”

“Sen, ben olmadan var olamazsın. Ben sürekli insanlara meydan okuyarak seni yaratırım. Yaşam benim üzerimden olagelir. Sen yüzeyselsin ve insanlık için pek de önemli değilsin. Ben olmasam evrim, gereklilik, ihtiyaç, arzu ve sen olamazsın.”

Tasarım ve Tesadüf, sekiz gün boyunca üstünlükleri hakkındaki çatışmalarını sürdürdüler. Tartışmaları yoğun ve agresif bir hâl alarak hiçbir şeyin duyulamayacağı bir noktaya ulaştı. Konuşmaları sağır edici bir gürültüye dönüştü. Aynı anda konuşmaya başladılar. Dokuzuncu gün aynı şeyi söylediler ve birbirlerinin yankıları gibi duyulmaya başladılar. Kısa süre içinde sesleri bir oldu ve bir davulun vuruşları gibi etrafa yayıldı. Devamlı aynı şeyi söylediler: “Yaşamı ben yaratırım… Yaşamı ben yaratırım… Yaşamı ben yaratırım…”

Bu sırada işportacı 30 santimlik dükkânın önündeki işlerini pekiştirdi. Oldukça fazla müşteri çekiyor ve iyi durumda görünüyordu. Her ne kadar işportacının varlığı 30 santimlik dükkânı o kadar etkilememiş olsa da, dükkân sahibi durumdan pek memnun değildi, başka bir parfüm satıcısının bu denli çabuk işini sağlamlaştırması onu pek mutlu etmemişti.

Tasarım ve Tesadüf tartışmalarını sürdürürken, sokakta birdenbire bir kavga çıktı. Mavi evde yaşayan kadın işportacıya bağırmaya başladı. Birkaç gün önce ondan bir şişe parfüm almıştı ve parfümün kokusu şimdiden yok olmuştu. Kadın işportacıyı parfüm yerine su satarak kendisini kandırmakla suçladı. İşportacıdan parasını geri istedi. Öte yandan işportacı ise kadını parfümü bitirip şişeye su doldurmakla suçladı. Olay büyüdü ve etrafa insanlar toplandı. Tasarım ve Tesadüf de ilgilerini merakla oraya çevirdiler. 30 santimlik dükkânın sahibi durumdan istifade tartışmanın içine atıldı. Kadının tarafını tutup bağırmaya başladı. İşportacının parfüm yerine su sattığı yönünde suçlamalarda bulundu. Sokaktan geçen daha fazla insan dükkân sahibini izledi ve olay tehlikeli bir hâl almaya başladı. Birkaç serseri işportacıyı itip kakmaya, şişelerini yere atmaya başladılar. Onu dövmek üzerelerdi ki, iri ve yaşlı bir adamın önderliğinde dört adam araya girdi. Bu adamlar serserileri iterek kavgayı ayırdılar ve işportacıyı güvenli bir yere götürdüler. Dükkân sahibi ve yaşlı kadın bağırmaya devam ettiler ve bir başarı hissine kapıldılar. İşportacıyı sokaktan kovmayı başardıklarını biliyorlardı.

Tesadüf: “Kafa karıştırıcı bir şey bu. İnsanlar neden toplandılar?”

Tasarım: “Bir sokak kavgasının gösterişi ve olayın nasıl çözüleceğine dair merakları yüzünden.”

“Bu onlar için neden önemli? Kokusuz parfümler mi ilgilerini çekti, yoksa işportacının dayak yediğini mi görmek istediler? Bu merak ve arzu nereden geliyor?”

“Meraklarını ve arzularını ben besledim.”

“Neden adamların bazıları işportacıyı tartaklarken diğerleri onu kurtardı?

“Hepsi maskülenliklerini dışavuruyorlardı. Bunu da ben besledim.”

“Ama merakı ve arzuyu tetikleyen kavga anını ben ürettim.”

“O hâlde yaşam ikimizin üzerinden üretiliyor, biri besliyor diğeri beyan anlarını yaratıyor.”

“Evet, ama yaşlı kadın işportacının kovulmasından neden mutlu oldu? Kendi de bunun gibi kovulmalara maruz kalmıştı. Başkasının kovulmasına dair bu arzuyu nasıl besledin? Nereden geldi bu? 30 santimlik dükkân sahibinin arzusunun kaynağı ne? İşportacıdan o kadar da etkilenmemişti.”

“Artık emin değilim. Peki ya sokak? Uyumsuzluk anını ürettin ama sokak sanki kendi canı varmışçasına, sanki o an nefes almışçasına durumu devraldı. Sen bunu üretmedin ve bunu üreten kesinlikle ben de değilim.”

“Artık ben de emin değilim.”

Dokuzuncu gün sona erdi ve onuncu günde Tasarım ve Tesadüf beraber terennüm etmeye başladılar: “Yaşamı biz yaratırız, ama artık bundan emin değiliz… Yaşamı biz yaratırız, ama artık bundan emin değiliz…”

Ardından başına ne geldiği görmek için işportacıyı aramaya başladılar. Onu başka bir sokakta parfüm satarken buldular. Küçük kutusuna bir dolu yeni ayak eklemişti, kutu artık kaldırıma zarifçe tüneyebiliyor ve işportacı yerinden ayrılırken onu katlayıp götürebiliyordu. İşportacı kutunun içini pembeye boyamış ve yanında çiçek satan genç kızla arkadaş olmuştu. Çiçek almaya gelen insanlar parfümlere bakmak için duruyor, parfüm için gelenler çiçekçiye de uğruyorlardı. Tasarım ve Tesadüf işportacıyı izleyip ve şarkılarını söylerken Arkadaşlık araya girdi, “Bu benim, bu benim – insan yaşamını yaratan benim – toplumu ben yarattım. Ben olmadan hiçbir şey mümkün değil.” Bu duruma sinirlenen Tasarım ve Tesadüf, Arkadaşlık’a bağırdılar ve üçü karşılıklı tartışmaya başladı.