Superhumanity

İnsanlık için Mukavva

Andrew Herscher

“Anlaşılan kimse çağdaş tarihin yeni bir insan türü yaratmış olduğunu görmek istemiyor – düşmanları tarafından toplama kamplarına, dostları tarafından da gözaltı kamplarına kapatılan tür.
-Hannah Arendt, “Biz Sığınmacılar”

Hümaniteryenizm sıklıkla bir “insanlık teamülü” olarak gösterilir: kavramsal olarak evrensel “insan”ı koruyan yardım biçimlerinin bir bütünü. Fakat hümaniteryen insan kimdir veya nedir? İnsanlığın insani koruma altına alınması aynı zamanda bir insanlık üretimini, belli türde bedenlerin ve yaşamların imalatını da içerebilir mi? Hümaniteryen insan ise diğer insanlarla ilişkisi bağlamında nasıl var olabilir? Hümaniteryen mimarlık –“insani acil durumlar”a karşılık vermek üzere tasarlanmış mimarlık- bu ve benzeri soruları cevaplamaya yönelik bir yol sunar.

Shigeru Ban’ın Ruanda’daki Gihembe Mülteci Kampı’nda bulunan ünlü “acil durum barınakları”nı ele alalım(1). Gihembe’nin faaliyete açıldığı 1998 yılında Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) kampa gelen mültecilere barınak için plastik levhalar ve alüminyum direkler temin ediyordu, fakat mülteciler çoğunlukla plastik levhaları desteklemek için ağaç kesiyor, alüminyum direkleri de yakındaki Byumba kasabasına götürüp satıyordu. Bu girişimcilik mültecilere değer üretip sermaye biriktirmek için az bulunur bir fırsat sağlarken, UNHCR tarafından kampın etrafının “ormansızlaştırılması” olarak adlandırılan bir sürece de yol açmıştı – her ne kadar kampın inşası bu “ormansızlaştırma” sürecini zaten başlatmış olsa da (2). Aslında mesele Gihembe’de kimin ormanı yok etme hakkına sahip olduğuydu. Bu soruya bir yanıt olarak, Ban plastik levhaları taşıması için alüminyum direkler yerine mültecilerin satamayacağı geri dönüştürülmüş mukavvadan borular kullanan bir barınak prototipi yarattı(3). 1999’da bu prototiplerden 50 adet kuruldu.

1995 yılındaki depremden sonra Kobe’de yaptığı işlerin ardından Ban’ın Gihembe’deki projesi profesyonel mimarlık pratiğini o zamana dek marjinal görülen alanları ve sorunları da kapsayacak şekilde genişletti, Ban’ın işleri de mimarlık çevrelerinde hak ettiği övgüyü kazandı. Bir eleştirmene göre, Ban’ın Gihembe’deki acil durum barınakları “insani yardım işlerinin tümüyle olağanlaşmadığı bir alanda onu ünlü ve bilhassa takdir edilen biri” haline getirmişti (4). Ban daha sonra alışılagelmiş bağlamlardaki mimarlık işlerinin yanı sıra afet sonrası barınaklar için -tayfun sonrası Filipinler, deprem sonrası Nepal, Japonya, Haiti ve kasırga sonrası New Orleans’ta- geri dönüştürülmüş malzemeler kullandığı bir dizi proje daha gerçekleştirdi.

2014 yılında, Ban genel anlamda bir mimarın erişebileceği en büyük onur sayılan Pritzker Mimarlık Ödülü’nü kazandı. Ödülü duyurulurken, Pritzker jürisi Ban’ın “kapsamlı hümaniteryen mesaisinde, özel müşterileri için hazırladığı işlerindeki yaratıcı ve zengin tasarım yaklaşımının aynısını kullandığını” ilan ederek Ban’ın çalışmalarını el üstünde tuttu (5). Ancak bu iddia, Gihembe’de mimarın yaratıcılığının ve becerikliliğinin, mültecilerin yaratıcılıklarının ve becerikliliklerinin önüne geçtiği kabulünden farklı anlaşılmalı. Ban’ın Gihembe’de sunduğu mimari asgari düzeyde olmuş olabilir -tıpkı “özel müşterileri için hazırladığı zarif, yenilikçi işlerindeki” gibi- ama mültecilerin kendi mekânlarını ve yaşamlarını kurma kabiliyetlerini kısıtlayan şey de tam olarak bu asgari mimariydi. Tam da bu kısıtlama ediminin her şeye rağmen hümaniteryen olarak değerlendirilmiş olması bir ironiden fazlasıdır; bu okuma – genel anlamda hümaniteryenizmi değilse bile- hümaniteryen mimarlığa içkin ve ortak insanlık kavramını bulandıran bir eşitsizlik siyasetine işaret eder.

Hâl böyleyken, Ban’ın projesinin mimarlık söylemindeki baskın okuması “aynı tasarım yaklaşımı”nın sığınmacı barınaklarının vergi koruması altındaki sınıfın sığınaklarına karşılık gelen bir eşitleme kurnazlığı olarak bir mimarlık hikâyesinden çok daha fazlasıdır. Tam da bu hikâye, eşitlik kurmacalarının sahnelenmesini güdüleyen gerçek eşitsizliği, mimarlığın aradığı kurtuluşun kefareti olacak bir insan figürü olarak mülteciyi istihdam edişini ve belki de en önemlisi mültecinin hümaniteryen müdahalelere dair mimari anlatılardaki edimiyle mülteci kampının insani mekânındaki gerçek yaşamı arasındaki ilişkiyi kanıtlar. O halde, Ban’ın Gihembe’deki acil durum barınaklarının yarattığı etkinin mültecilerin çaresizliğini daha da büyütmesinde, çaresizlere yardım sağlamasıyla alkış toplamasında, dolayısıyla da sadece yardım edilecek insanı üretmesinde aranacağını ileri sürmeyi deniyorum.

Gihembe’nin sakinleri, 1959 ve 1961 yılları arasında Ruanda’da hızla yayılan Tutsi karşıtı şiddetten kaçarak sınır komşusu olan Belçika Kongosu’na sığınan Ruandalı Tutsilerin torunlarıdır(6). Bu mülteciler daha sonra Zaire adını alan ülkeden vatandaşlıklarını almış, burada güvenli ve müreffeh yaşamlar kurmuşlardı. Ancak Ruanda soykırımı ve iç savaşı sorasında Zaire’nin çökmesiyle beraber vatandaşlık hakları iptal edilerek Ruanda’ya geri dönmeye zorlandılar. Mültecilerin çoğu kaçarken tüm mal varlıklarını Kongo askerleri ve milislere teslim etmek zorunda kaldılar ve bu nedenle yanlarında neredeyse değerli hiçbir şey olmadan Ruanda’ya ulaştılar (7).

UNHCR ilk önce bu mültecileri Ruanda ile -Zaire devletinin yerine geçen- Demokratik Kongo Cumhuriyeti arasındaki sınırın yakınında bulunan Mudende’deki bir mülteci kampına yerleştirdi. Ancak bu kampın kuruluşunu takip eden aylarda Interahamwe milisleri kampa bir dizi saldırı düzenleyerek yaklaşık üç bin mülteciyi katletti. Bunun üzerine UNHCR hayatta kalan mültecileri sınırdan uzaklaştırarak 1997’de Gihembe’ye taşıdı, Ban’ın prototip acil durum barınakları da bir yıl sonra burada kuruldu.(8) Daha kuruluşundan itibaren mültecilerin tamamını barındırmak için yeterli konuttan yoksun olan kampa yeni gelenler Ban’ın barınaklarında kalıyordu.

Ban’ın barınaklarının çözümlediği hümaniteryen kriz -Gihembe’deki mültecilerin barınma ihtiyacı- hümaniteryenizmin bizzat suç ortağı olduğu başka bir krizle birleşip onu gölgede bıraktı: vatansız sığınmacıların sonsuza dek mülteci kamplarına yerleşerek hayatta kalmak için hümaniteryen yardıma muhtaç olduğu normalleştirilmiş kriz (9). Gihembe’nin yerleşik mültecileri, onları Ruandalı olarak kabul eden Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ne iade edilemiyor. Ruanda’da ise Kongolu olarak kabul ediliyorlar, bu yüzden Ruanda’ya da dönemiyorlar ve aralarından sadece çok azı üçüncü bir ülkede yerleşme hakkını elde edebilmiş durumda(10). Dolayısıyla Gihembe’deki mülteci kampı, kıt kanaat yaşamanın sınırındaki koşulların süresiz olarak geleceğe doğru uzandığı, geçiciliği kalıcı bir mekân olarak varlığını sürdürüyor.(11)

Aslında Ban’ın barınaklarının iyileştirmeyi hedeflediği anlık kriz, Gihembe’de gündelik yaşamın müzmin acil durumunun başlangıcı olmuştu – Gihembe mültecilerinin kendilerini “daha da hareket edemez hale getiren, morallerini bozan ve vahşete dair deneyimlerini her gün uzatan koşullarda” yaşadığı bir krizdi (12). Ancak Ban’ın barınakları mültecileri sadece Gihembe ile tanıştırmakla kalmıyordu, değerli alüminyum direklerin değersiz mukavva borularla değiştirilmesi sayesinde, bu barınaklar mültecileri aynı zamanda Gihembe’deki insani yardımın zorunlu kıldığı sefaletle de tanıştırıyordu.

Ban’ın Gihembe’de kısa süreliğine kullanılması için tasarladığı barınaklar uzun zaman önce daha dayanıklı evlerle değiştirildi. Kampta uzun süredir yaşayanlar, bazen yardım çalışanlarının da desteğiyle kendilerine ahşap çerçeveli ve kerpiç sıvalı duvarları olan evler yaptılar. Ban’ın geçici barınaklarının tasarlanmasıyla engellenmek istenen odun hasadı, bu kalıcı geçici evler için gizlice inşaat malzemesi sağlamaya devam etti. Ban’ın acil durum barınaklarından bu evler için geri dönüştürülebilen tek parça, Ban’a da UNHCR acil durum barınaklarından miras kalan parçaydı: oluklu metal levhalar satın almaya gücü yetmeyenlerin evlerinde çatı işlevi gören plastik levhalar. Evlerin çoğunda pencere olmadığı gibi hiçbirine elektrik veya su sağlanmıyor. Yaklaşık on iki metrekare büyüklüğündeki bu evler çok çocuklu aileleri barındırabiliyor – çocuklar, Gihembe’de izin verilen az sayıdaki üretim nesnesinden biri.

1999’dan bugüne dek hümaniteryen mimarlık sergilerinde ve metinlerinde Ban’ın acil durum barınaklarına ait imgelerin tekrar tekrar gösterilmesi, Gihembe’nin mülteci sakinlerinin içinde bulundukları müzmin krizle bağlantılı olarak görülmeli. Profesyonel mimarlığın kendini kutlamakla suçlamayı bir araya getiren ifadelerinin arasında Ban’ın barınakları sürekli yeniden ortaya çıkarken Gihembe’nin sakinleri halen bir kriz hâlinde yaşıyor – artık çadırlar değilse bile evlerin içine doluşturulmuş bir şekilde. Gihembe’ye ait yeni mimari imgelerin olmaması, Ban’ın (elbette kendisinin de kabul edeceği gibi) acil durum barınaklarıyla barınma sorununun çözülmüş olduğu anlamına gelmiyor, fakat barınma sorununa ilk başta verdiği karşılığın hiç durmaksızın tekrarlanması, hiç kuşkusuz bu sorunun hala devam ettiği gerçeğinin üstünü örtüyor.

1999’dan bugüne dek profesyonel mimarlık Gihembe’ye gelen mültecilerin karşılaştığına benzer anlık krizlere verilecek anlık yanıtlarla meşgul oldu. ‘Hümaniteryen mimarlığın’ görüp karşılık verdiği ‘insanlığın’ örnekleri, bu gezegendeki insanların büyük çoğunluğu için gündelik yaşamı simgeleyen sefalet ve tehlike koşullarından ziyade, savaşlar, doğal afetler ve yer değiştirmelerin ortasındaki sefalet ve tehlike durumlarında bulunanlardır (14). Esasen, sefalet ve tehlike durumlarındaki insanlara yönelik hümaniteryen kurtarma girişimleri çoğu zaman bu insanların kendilerini en başta bu durumlara karşı korunmasız hâle getiren koşullara geri getirilmesiyle sonuçlandı. Bu nedenle Slavoj Žižek, “mültecilerden çok, varoş sakinlerinin birer homo sacer, küresel kapitalizmin sistematik olarak yarattığı ‘yaşayan ölüler’ olduğunu iddia eder. “Varoş sakini, mültecinin bir nevi zıddıdır: kendi topluluğundan iltica etmiştir.”(15)

2016 sonbaharında New York’taki Modern Sanatlar Müzesi (MoMA) Insecurities: Tracing Displacement and Shelter (Emniyetsizlikler: Yer Değiştirme ve Barınmanın İzini Sürmek) adlı sergiyi açacak. Basın açıklamasında “mimar, tasarımcı ve sanatçıların zorunlu yer değiştirmenin getirdiği karmaşık koşullara karşılık veren farklı mecra ve ölçeklerdeki işlerini bir araya getirdiği” ifade edilen “sergi, yapılı çevreyi modernite ile küreselleşme arasındaki bir arabulucu olarak gösteren alışılagelmiş imgeyi altüst eden koşullara odaklanıyor.”(16) Her ne kadar bu sergi kendini yakın zamana ait ve çağdaş hümaniteryenizm bağlamında konumlandırabiliyorsa da, aynı sergi bununla bağlantılı fakat farklı bir bağlama daha yerleştirilebilir.

Shigeru Ban, 1986’da MoMA tarafından Tokyo’da Alvar Aalto’nun mobilya ve cam işleri için bir sergi tasarlamakla görevlendirilmişti. Ban’ın kendi ifadesiyle: “masrafları ve kaynakların kaçınılmaz israfını önlemek için alternatif bir malzeme olarak geri dönüştürülmüş kağıttan borular seçildi ve tavan panelleri, ara bölmeler ve teşhir stantları yaratmak için kullanıldı. Bu sergi tasarımındaki malzeme keşifleri ‘kağıt mimarlığı’nın başlangıcıdır” (17). Herkesçe bilindiği gibi, Ban bu “kağıt mimarlığını” Gihembe’de hümaniteryenizme kazandırdı ve böylelikle mimarlığın ilgisini o zamana dek disiplinin ancak çevresinde yer almış olan mekânlara ve etkinliklere yöneltmiş oldu. 1999 yılından beri bu ilgi istikrarlı bir şekilde arttı(18). MoMA’nın Insecurities sergisi, belki de bu ilginin tamamıyla gözler önüne serilmesi olarak değerlendirilebilmesine işaret edecek – kağıt mimarlığının bir MoMA sergisi malzemesi olarak başlayıp hümaniteryen mimarlık aracılığıyla MoMA’nın hümaniteryen mimarlık üzerine bir sergisine varan dolaşımı. Bu gibi dolaşımların gerçekleşiyor olması elbette yeni bir şey değil; bu örnekte ilgi çekici olan Gihembe’deki mültecilerin durağanlığının bir ölçüde bu mültecilerin bir kısmının kısa süreliğine içinde barındığı çağdaş mimarlığa ait imgelerin küresel ölçekteki devamlı dolaşımı tarafından sürdürülüyor olması.

Hannah Arendt, İkinci Dünya Savaşını takip eden yıllarda yazdığı “The Decline of the Nation-State and the End of the Rights of Man” (Ulus Devletin Çöküşü ve İnsan Haklarının Sonu) başlıklı bir makalede vatansızlığın hümaniteryen ve insan hakları odaklı siyasetin önüne çıkardığı çelişkileri irdeledi. İncelemesinde, Arendt şu anda Gihembe gibi yerlerdeki mülteci hayatının gerçekliğini öngördü – kampın, “dünya tarafından vatansızlara sunulan tek ‘ülke’” haline gelişini. Ancak Arendt açısından kampın temel sorunu mimari olmaktan ziyade siyasiydi:

Hiçbir hakka sahip olmayanların uğradıkları ilk zarar yurtlarını kaybetmeleriydi… Bu facia hiç de eşi benzeri görülmemiş bir şey değil, tarihin uzun belleğinde bireylerin veya insan gruplarının birer bütün olarak siyasi veya ekonomik gerekçelerle göç etmeye zorlanması her gün yaşanan olaylar gibi görünür. Eşi görülmemiş olan, yurdun kaybedilmesi değil, bir yenisini bulmanın imkânsızlığı… (Bu) bir mekân değil, siyasi örgütlenme sorunuydu.

Arendt’in iddiasına göre hümaniteryen mimarlık, anlık kriz bağlamında sadece “bir mekân sorunu” olarak anlaşıldığı ölçüde hem toplumsal düzeni altüst eden anlık krizin hem de bu düzenin ta kendisi olan sürekli acil durum karşısında yetersiz kalacaktır. Bir başka deyişle, şu soru sorulabilir: “‘daha iyi’ bir mülteci kampı tasarlamak mümkün müdür?”

Sırf Arendt’in kocasıyla birlikte Lizbon’a ve oradan New York’a seyahat edecek bir gemiye ulaşmalarından önce kendisine daktilo edilmiş halde verilmiş olması sayesinde yayımlanabilmiş olan bir yazıda Arendt’in dostu ve entelektüel meslektaşı Walter Benjamin, şu ünlü ifadeleri yazıya dökmüştü: “Ezilenlerin geleneği gösteriyor ki, içinde yaşadığımız ‘olağanüstü hâl’ istisna değil kuraldır. Buna denk düşen bir tarih anlayışına ulaşmak zorundayız.”(21)

Ek

Ban’ın Pritzker Ödülü’nü kazandığı 2014 yılında Dünya Gıda Programı ile Visa Inc. Gihembe’yi dijital bir insani yardım programı olan mVISA’nın başlatılacağı yer olarak seçti. Hümaniteryen kurumlarla finansal hizmetler sektörü arasındaki işbirlikleriyle gelişen “kupon hümaniteryenizmi”nin giderek çoğalan örneklerinden biri olan “mVISA, mobil bir telefon numarasına tanımlı bir sanal cüzdan şeklindeki bir banka hesabı.” (22) Dünya Gıda Programı Gihembe’deki ailelerin reislerine cep telefonları dağıtıp ardından da mVISA ile her birine ayda 6.300 Ruanda Frangı (8,60 Amerikan Doları) transfer etti ve bu paranın alışveriş yapmak için kullanılmasına izin verdi.

Dünya Gıda Programına göre mVISA’nın nakit transferleri “piyasa davranışını destekliyor”, kendilerine sağlanan parayla mülteciler “seçtikleri yiyeceklere” para harcayarak tüketici gibi davranabiliyor (23). Eğer Ban’ın acil durum barınakları mültecilerin birer üretici olarak davranmasını engelleyerek Gihembe’deki mülteci yaşamının başlangıcına damgasını vurduysa, mVISA da mültecileri birer tüketici olarak finansal hizmetler endüstrisine dahil ederek o yaşamdaki başka bir aşamaya damgasını vuruyor. Mukavva Gihembe’nin mültecilerinin tüketime giden kendi yollarını tasarlamalarına engel olmuştu, tüketimin de insani yardım menüsüne eklenmesini beklemek zorundaydılar.

(1) Shigeru Ban Architects, “Paper Emergency Shelters for UNHCR—Byumba Refugee Camp, Rwanda, 1999,” http://www.shigerubanarchitects.com/works/1999_paper-emergency-shelter/index.html. Bu makale projenin kendisine odaklandığı kadar projenin okumalarına da yer veriyor, aşağıdaki eleştirinin konusu da bu okumalar.

(2) 1998 yılının aralık ayında UNHCR Ruanda’da “devasa barınak programları ve mülteci kamplarının çevreye verdiği hasarı onaran ormancılık programını desteklediğini” açıklıyordu. “Yeniden ağaçlandırma programlarına ek olarak UNHCR, hem kamplarda hem de yerleşim alanlarında yemek pişirmek için açıkta yakılan ateşlerde kaybedilen enerjiyi %60 oranında azaltan enerji tasarruflu ocakları sundu. Barınak inşası için ‘kağıt boruların’ kullanımı da araştırılıyor”: UNHCR, “UNHCR Global Appeal 1999—Rwanda,” 1 December 1998, http://www.unhcr.org/3eaff44124.html.

(3) Ban bu boruları “kağıt” olarak tarif ediyor ben “mukavva” terimini kullanıyorum, çünkü bu terim boruların malzemesini daha kesin bir şekilde tanımlıyor ve aynı zamanda projeyi Ban’ın Gihembe’deki acil durum barınakları gibi projeler için kullandığı “kağıt mimarlığı” kategorisinden de çıkarıyor. “Kağıt mimarlığı”nın da, “mukavva mimarlığı”nın da mimarlıkta şecereleri vardır. Ban’ın ilk terimi ikincisine tercih edişi, işlerinin başka türlü ancak “kağıt üzerinde” ütopyacı mimarlık olarak var olanın maddeleşmesi olarak okunmasına yönelik bir ima olabilir.

(4) Michael Kimmelman, “Shigeru Ban: Building to Last, Just Long Enough,” New York Times, 22 Mayıs 2007, http://www.nytimes.com/2007/05/22/travel/22iht-arch.1.5820314.html.

(5) “Announcement,” http://www.pritzkerprize.com/2014/announcement.

(6) Gihembe’nin öntarihi için bkz. René Lemarchand, The Dynamics of Violence in Central Africa (Philadelphia: University of Pennsylvania Press, 2009); Gerard Prunier, Africa’s World War: Congo, the Rwandan Genocide, and the Making of a Continental Catastrophe (New York: Oxford University Press, 2009); and Filip Reyntjens, The Great African War: Congo and Regional Geopolotics, 1996-2006 (Cambridge: Cambridge University Press, 2009).

(7) Michael Wakabi and Gaaki Kigambo, “Congo: Refugee Life and the Cycle of War,” The East African, 9 Kasım 2012, http://www.theeastafrican.co.ke/magazine/Refugee-life-and-the-cycle-of-war/.

(8) Emily A. Lynch, “Mudende: Trauma and Massacre in a Refugee Camp,” Oral History Forum 33 (2013).

(9) Ruanda’daki Gihembe’ye benzer mülteci kamplarında “neredeyse her Kongolu mülteci yemek, su, sağlık hizmeti, eğitim ve giyimin dahil olduğu temel ihtiyaçların karşılanması için yalnıza UNHCR’a bağımlıydı”: bkz. United States Committee for Refugees and Immigrants (ABD Mülteciler ve Göçmenler Komitesi), “U.S. Committee for Refugees World Refugee Survey 2003 – Rwanda,” 1 Haziran 2003, http://www.refworld.org/docid/3eddc48b8.html.

(10) Bkz. UNHCR Rwanda, “Resettlement: A Life-Changing Journey,” Haziran 2014.

(11) Bkz. See Eric Kabeera, “Life Inside Gihembe Refugee Camp,” New Times, 25 Haziran 2012, http://www.newtimes.co.rw/section/article/2012-06-25/54353/.

(12) Lynch, “Mudende: Trauma and Massacre in a Refugee Camp,” 8.

(13) Gihembe’de inşaat malzemesi olarak ahşabın kullanılmasıyla ilgili olarak bkz. UNHCR Rwanda, “Environmental Management in Refugee Situations Learning Workshop,” Eylül 2009, https://www.humanitarianresponse.info/system/files/documents/files/Environmental%20Management%20in%20Refugee%20Situations%20Learning%20Workshop.pdf.

(14) Örneğin bkz. Architecture for Humanity, Design Like You Give a Damn: Architectural Responses to Humanitarian Crises (New York: Metropolis Books, 2006).

(15) Slavoj Žižek, In Defense of Lost Causes (New York: Verso, 2009), 425.

(16) Museum of Modern Art Department of Communications, “Insecurities Press Announcement,” 5 Mayıs 2016, http://press.moma.org/wp-content/files_mf/insecurities_pressannouncement_final.pdf.

(17) Shigeru Ban Architects, “Alvar Aalto—Tokyo, Japan, 1986,” http://www.shigerubanarchitects.com/works/1986_alvar-aalto/index.html

(18) Bunun çağdaş tezahürlerinden biri 2016 Venedik Mimarlık Bienalidir. “Cepheden Bildirmek” teması etrafında gezinen Bienal, Avusturya ve Almanya’nın ulusal pavyonlarında olduğu gibi başka birkaç projede daha mimarlığın mültecilerle karşılaşmasıyla ilgilenmektedir.

(19) Hannah Arendt, “The Decline of the Nation-State and the End of the Rights of Man,” The Origins of Totalitarianism içinde (New York: Meridian, 1958), 284.

(20) Arendt, “The Decline of the Nation-State and the End of the Rights of Man,” 293-294.

(21) Walter Benjamin, “Theses on the Philosophy of History,” Illuminations içinde, çeviren Harry Zorn (New York: Schocken, 1969), 257. Arendt ve Benjamin hakkında bkz. Arendt und Benjamin: Texte, Briefe, Dokumente, derleyen Detlev Schöttker ve Erdmut Wizisla (Berlin: Suhrkamp, 2006).

(22) Ernesto González, “Working With the Private Sector Through Cash-Based Interventions,” Inter Agency Working Group on Disaster Preparedness for East and Central Africa, 16 EYlül 2015, https://humanitarianpartnershipconference.wordpress.com/presentations-3/. Kupon insaniyetçiliği üzerine bkz. Daniel Bertrand Monk ve Andrew Herscher, “The New Universalism: Refuges and Refugees Between Global History and Voucher Humanitarianism,” Grey Room 61 (2015).

(23) John Paul Sesonga, “Rwanda: WFP Introduces Cash Transfers to Refugees in Gihembe Camp,” World Food Program, 19 Şubat 2014, https://www.wfp.org/stories/rwanda-wfp-introduces-cash-transfers-refugees-gihembe-camp.